Türkiye İstatistik Kurumu (TİK) değerlerine göre Türkiye’de yoksul vatandaşlarımızın oranı %20 kadardır. Bunun yanında geçim sıkıntısı çeken ve kayıtsız vatandaşları da eklersek sayı %70-80’lere çıkmaktadır. Evet, abartı yok. Durum bu kadar açık ve net. Evi ve arabası var ne yoksulu demeyin. Çoğu ömrünün yarısını kredi ödemekle geçirecek olan insanlar bunlar. Bu kesimden saymamızda gayet doğal.
Çarpıcı bir gerçekte; Türkiye’nin milli gelirinin yarısından fazlasını bu kesimden geriye kalan zengin kesimin kullanıyor olmasıdır. Kullanmak kelimesini şöyle algılayabilirsiniz: Gözlerinin doymaması, sürekli istemeleri, paradan vicdanlarının körelmesi ve bunun gibi. Çünkü aksi olsa inanın böyle bir tablo ortaya çıkmazdı.
Peki bu yoksul kesimin, zenginleri daha da zengin ettiğinizin farkında mısınız ? Evet farkına varamayabilirsiniz ya da önemsemeyebilir, fakat dolaylı ya da dolaysız bu böyle. Şimdi size kabaca bunlardan bahsedeceğim. Kabaca diyorum, çünkü inceliklerini görmeniz sizin duyarlılığınıza kalmıştır.
Yoksul Kesim Ne Yapıyor ?
Bunu kısaca şöyle özetleyebiliriz; bir çoğumuz canla başla zenginleri daha da zenginleştirme çabasındayız. Bize sunulan her şeyi kabul ediyor ve hayatımızı bir şekilde ikame etmeye çabalıyoruz. Dolayısıyla azınlık olan bu kodaman kesimi yönetmek yerine daha çok onlar tarafından yönetiliyoruz.
Kısaca belirtmek gerekirse:
1) Geçim derdine düşürülüp ve çeşitli yalan söylemlerle uyutulup Türkiye’de etkin rol oynamamız kısıtlanıyor. Çoğu hurafe olan ve dış güçlerin senaryolarına dayanan bu söylemler inandığımız şeyler noktasında bizi tereddüde düşürüp, akılların karışmasına sebep oluyor. Herkes mutlu bir yuva kurup geçim derdini pek düşünmeden memleketi için bir şeyler yapmak ister. Ama buna fırsat veren kim ?
2) Zenginliğe özendirilip kendi değerlerimizden uzak bir şekilde yaşamaya zorlanıyoruz. Şuna dikkat edin; özendiriliyor diyorum zenginleştirilmiyoruz. Annesinden, babasından utanan ve nerden geldiklerini unutan gençler, başkalarına karşı aşağılık duygusuna büründürülüp bu şekilde yaşama sevk ediliyorlar.
3) Dışarıda ailesi ve çocukları ile gezecek parayı bulamayan aileler evde televizyon denilen çağın en tehlikeli araçlarından birine hapis ediliyor. Televizyonda yapılan propagandalar, yabancı kültür özendiriciliği, ahlaki çöküntü baş mimarları diziler bu kesimi yozlaştırıp, uyutmak için büyük bir etken. Televizyonda görülen gerçek olmayan yaşamlar ve zenginlikler kişileri etkileyerek, çalışmadan para kazanma ve bir an önce zengin olma hırsı ile kendini kaybetmiş bireyler oluşturuyor. Çoğu sadece zaman kaybından ibaret olan bu programları izlemenin kime faydası var ? Tabi ki değerlerimizle dalga geçen, Türkiye’nin bir adım bile ilerlemesini istemeyen bu kesime.
4) Yabancı kültürlere özendirilip, kendi kültürümüze düşman bir şekilde yaşamamız sağlanıyor. Her yerden, yazılı ve görsel iletişim araçlarından Avrupa sevdası, Amerika rüyası şeklinde reklamlar yapılıyor. Kimse de bizi bu hale düşürenlerin onlar olduğunu bilmeden ve geçmişini de unutmuşluğun verdiği sarhoşlukla onlardan medet ummaya çalışıyorlar. Üstelik onların medeniyetlerini bizim medeniyetten üstün bile görebiliyorlar.
5) Tam bunların yanında en büyük eksiklik manevi hayatta bilinçli bir şekilde hep geride bırakılıyor. Tek sığınacağımız şey İslam'dan bizi var olduğunca uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Biraz inançlı olmaya çalışanlara etraftan tepkiler yağıyor. Bir şeylere hep yanlış tarafından bakan bazı kişiler bu konuda da neye sebep olduklarını düşünmeden kişileri etkileme çabasına gitmektedirler. Aslında ne kadar tehlikeli bir şeye hizmet ettiklerini bilmeyen bu insanlar dış kaynaklı yerli kuklaların etkisiyle bu oyuna ortak olmaktadırlar. Bu konuda söylemleri; bu namaz kılan şöyle, şu inanan böyle, oruç tutuyor ama böyle yapıyor gibi. Buna aldırıp inancından şüphe edenler ya birilerine gösteriş yapıyor ya da gerçekten İslam’ı ezbere biliyordur. Ne acı verici bir boyut. Bunun doğrusunu öğrenip başkalarına göstermek yerine yanlışı ile yok olup gidiyoruz.
Şimdi yoksul kesim diyoruz. Yanlış anlaşılmasın aşağılamıyoruz. Aksine zengin kesimden daha kudretli, daha insan ve Türk halkı olgusunu taşıyan bir kesim olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Dedik ya yoksul kesim uyanacak, Türkiye uyanacak diye.
Yoksul kesim, asgari ücretle evini geçindirmeye çalışan, bir memur maaşı ile yaşamaya çalışan, dükkan ve ev masraflarını yetirmeye çalışan, bir emekli maaşı ile ömrünü sonlandırmayı bekleyen ve bunların hiç biri olmadan devletin gücü ile ayakta kalmaya çalışan bireyler olarak tanımlayabiliriz. Başta verdiğimiz %70-80’lerdeki oranı şimdi daha iyi anladığınızı düşünüyorum. Fakat ne yazık ki geriye kalan bu azınlık kısım hayasızca insanlarımızı kandırıp, üzerlerinden zenginliklerini sürdürmeye devam etmektedir. Ve bunları da sağlığa zararlı yiyecekler ( mc donalds, burger king, pizza hut, coca cola vb.), türk örf ve adetlerine aykırı yayınlar (diziler, programlar, filmler) ve dilimizde olmayan yabancı terim ve kelimeleri bize cazip kılarak yapıyorlar. Bize bu kadar zarar veren şeyler nasılda cazip geliyor ? Ne kadar ilginç değil mi ? Peki artık bunların farkına varıp da halan devam edersek vebalinin bizi ilgilendireceğini düşündünüz mü ?
Şu Oyunları Biraz Daha İnceleyelim:
1) 1945 hayatımıza giren Amerikan eğitim modeli bir çok şeyin temeli olarak görülebilir. Çünkü tüm bunlar ancak düşünemeyen bir toplumda uygulanır şeyler. Bu modelde böyle insanlar oluşturmada yegane etkendir.
2) Son yıllara kadar fısıldanarak söylenen yabancı güçlerin oyunu, yozlaştırılıyoruz sözleri artık bağırıla bağırıla söylenebiliyor. Çağdaşlaşıyoruz ya kimin umurunda ? Hayatımızın her yerinde yabancı terimler ve olgular. Tabelalar, konuşmalar, sosyal yaşam vb. Ne oluyor da kimse sesini çıkarmıyor peki ? Ben helaya gitmek istiyorum, WC’de neresi ? Arabamı yıkatmak istiyorum, Car Wash neyin nesi ? Ben gidiyorum diyorum, okey ne demek? Çok mu çağdaşız acaba ? Yoksa yabancıların bizden daha ilerideler lafları ile onlara saygımızı ifade etmek için aşağılık duygusu ile bir yaklaşım mı ?
3) Herhalde gökten vahiyle indi (gerçi artık vahiylere de ne kadar inanıyoruz ve yerine getiriyoruz o da tartışılır) biri gençlere dedi ki vücudunuzu sıkan elbiseler giyin, açılın saçılın hayatınızı yaşayın. Saygımı ? O artık gericilik unsuru. Nasıl bir değişim ve hemen gerçekleşti. Bence bu daha ilerisi için bir aşama. Daha ilerisi; sıradan gelen dost yaşamlar, ilişkiler, kopuk aileler ve ahlaktan uzak çocuklar. Yine batıya benzeme çabaları ya da aşağılık duygusuyla gelen aciz davranışlar.
4) Yine yabancı özentiliği ile yabancı ve zararlı ürünlere bilinçsizce harcama yapılıyor. Çoğumuzun bilmesine rağmen, şu tehlikeli cümleyi kuruyoruz “Memleketi biz mi kurtaracağız” Evet biz kurtaracağız. Siz kimsinizde kurtarmaya çalışanlara da engel oluyorsunuz. Bunun için kola içmeyeceğiz, hamburger yemeyeceğiz, batının parmağının olduğu hiçbir şey dokunmayacağız. Bu imkansız değil. Bunlar olmadan da yaşanabilir. Üstelik daha sağlıklı. Fast Food (Hızlı Yiyecek) kültürünü de yine batı getirdi. Şimdi Amerika obezite ile mücadele ediyor. Serbest piyasa sayesinde hayatımızın her yerinde olan bu ürünlerden tamamen kurtulamaya biliriz. Fakat bunu en aza indirgeyip bir yaşam tarzı haline getirebiliriz. Zaten nerdeyse her ürünün bir yerli karşılığı çıkmış durumda. Seçim şansınız çok. Şunu unutmayın ki; dünyada duyduğunuz ya da gördüğünüz, Müslüman Türk alemine yapılan bir zalimliğe karşı, sizin bu yaşam tarzınız alnınızın akıyla düşmanlarınıza vereceğiniz en büyük cevap ve bu kardeşlerimize vereceğimiz en değerli hediyedir.
5) Düşünmemizi engelleyen en büyük etken Televizyon. Televizyonu hayatımızın her alanına yerleştirmeye çalışıyorlar. Bizim adımıza düşünen, yaşayan ve karar veren, amacı haricinde her şekilde kullanılan bir aygıt. Ahlakı çökmüş bir toplum yıkılmaya mahkumdur. Tamamen dış kaynaklı yerli kuklaların yaptığı, ahlaksızca, hayasızca, sapkınlığa ve bağnazlığa sürükleyen yayınlar en büyük oyunlardandır. Buna da reyting adı verdikleri, televizyonun gelir kaynağı safsatasını gerekçe gösteriyorlar. Bizimle alakası olmayan karakterlerin yaşam tarzlarının özenilmesi, olsa olsa kendi değerlerine saygı duymayan insanların aşağılık duygusu ile onlar gibi görünme çabasıdır.
Bu oyunlarda şu esastır; sömürge ülkelerine, sömüren ülkeler kendi değerlerini kabul ettirirler. Sebebi, yarın bir gün orayı ele geçirdiklerinde halkın yabancılık çekmemesi.
6) Fısıldı gazetesi denilen şey; toplum içinde sürekli birilerinin çıkardığı, doğrularımıza karşı yapılan aksi söylemlerdir. Siz ne zaman toplumumuzda önceden doğruluğu bilinen bir şeyden söz etseniz hemen etraftan çatlak sesler duymaya başlarsınız. Bu belirli kesimin yaptığı kasıtlı, toplumumuzca da farkında olmadan yapılan bir şeydir. Bir konunun doğrularını konuşmak yerine hep yanlış taraflarına bakılır. Bu da toplumda karışıklık ve kararsızlık ortaya çıkarır. Türk milletinin geçmişten gelen ve asla değişmez değerleri vardır. Çağ değişse de değişmez şeyler. Yani bizi biz yapan değerler. Bizim milletimiz konuşmayı sever ve ikna olmayı. Sen doğrularınla insanları ikna etmezsen, başkaları yanlışlarla bunu yapar unutmayın. Bu boşluktan yararlanan dış kaynaklı kuklalar, değerlerimiz karşısında bu değerlerimizi çürütmeye yönelik söylentiler çıkarırlar. Bunun en büyük örneği Çağdaşlık kelimesidir. Ne zaman biraz geriye (geri deyince “gericilik” derler ya) dönsek hemen birileri ne yapıyorsun boş ver geriyi ileriye bak derler ve bizi geçmişimizden uzaklaştırırlar. Neden peki ? Geçmişini unutan toplumlar yok olmaya mahkumdur. İşte bunun için uğraşıyorlar.
7) Yazılı tüm kaynaklarımız kirletildi. Bize tarihimiz düşmanlarımız gözüyle anlatıldı ve ders kitapları ile okullardan başlayan bir akıl karıştırma çalısması sürdürüldü. Bu kadar karışıklık arasında insanlarımız okumaktan da soğudu. Okumayan toplum şekli oluşturdular. Dinimizin ilk emri "OKU" 'yu bizden aldılar.
8) En önemlisi İslam düşmanlığı. En büyük amaçları bizi dinimizden soğutmak. Bunu da önemli derecede başarmışlardır. Biraz önce bahsettiğimiz, inandığımız doğrulara karşılık yanlış söylemler çıkarmaları bu konuda çok yapılıyor. Dinimizi kötüleyici, aşağılayıcı söylemler her yerde rahatlıkla söylenebiliyor. Bu söylemlere karşıda internette birkaç kişinin grup kurup hadi kınayalım demesiyle olmuyor.
Zaten bu internet geyiği de vurdumduymaz insanların bu konularda yapacağı boş işleri kolaylaştırmıyor mu ? Kendilerinin ne yaptığını, nasıl yaşam sürdüğünü tam bilmediğimiz insanların sözde duruş sergilemeleri.
Önemli olan insanlara bunu anlatabilmek. İnsanların içine girebilmek. Burada en büyük sorumluluğun bize düştüğünden şüpheniz olmasın. Çünkü onlar İslam’da yer alan yaşam tarzlarını ve ibadetlerimizi bize yanlış olarak aktarmaya çalışıyorlar. Bu söylemleri önemseyip dikkate almamız bizim de dinimiz ile ilgili pek bir şey bilmediğimiz anlamına gelebilir. Fakat böyle bir söylemde susup dinlememiz bizim ayıbımız olur. Sonuçta din maddelerden, yasalardan, formüllerden oluşan bir olgu değildir. Hepimiz Müslümanlığı ve bir Müslüman’ın neler yapacağını az çok bilen insanlarız. Cevabımızda ona göre olmalıdır. Eksiğimizi de her fırsatta kapatalım ki böyle boşlukları dolduracak zalimlere meydan vermeyelim.
Sonuç Olarak
Bu anlattığımız şeyler, memleketimizin temel sorunlarıdır. Yoksul kesime mal etmemizin sebebi; bu kesim üzerinden yüz yıllardır zenginlerin yaşamlarını sürdürme eylemleri. Dış kaynaklı yerli kuklalar, bizi bir şekilde bu yaşam tarzına çekmeye zorluyor. Tek amaçları ise seçkin gördükleri kendilerinin elindeki malın eksilmemesi ve bizi yönetme hırsı. Tüm bunlara duyarlı olursak zenginleşir miyiz derseniz, evet tabi ki. Önemli olan bu kamburu üstümüzden atmak.
Benim yapmamla olur mu demeyin. Yapın, görün. Daha sonra etrafınızı uyarın. Yabancı ürünlere ve yabancı kaynaklı her şeye duyarlı olun. En önemlisi değerlerinize laf edenlere sessiz kalmayın. Batılı olacağım diye geniş düşünmeyin. Neye yakıştırdıklarına bakın, Batı. Daha düne kadar medeniyetten haberi olmayan, ahlaktan uzak ve son birkaç yüzyıldır gelişen sanayi ve teknoloji ile bir şeyleri bize diretemeye çalışan aciz bir toplum. Emin olun bizim onlar gibi yani teknoloji ve sanayi anlamında olamamızın tek sebebi, yine onların oyunları ile kendi başımıza bırakılmamız. O yüzden sakın aşağılık duygusuna kapılmayın.
Atatürk “Köylü milletin efendisidir” demişti. Çağımızda artık efendilik sırası bizde. Yani biz yoksul düşürülen kesimde. Her şey para ile olmayabilir. Unutmayın ki en büyük silah akıldır. Tüm bu oyunlara karşı bir duruş elbet vardır.
Eğer tüm bunlara rağmen yine de boş ver diyeceksen. Sen buna mahkumsun demektir. Bu konuda da kimseye ülke gidiyor, sömürülüyoruz, yozlaşıyoruz diye sitem etmesin. Bu da olsa olsa danışıklı dövüş olur.
Uyanan yoksul kesim, uyanan Türkiye demektir. Buda daha fazla aydın, alim, profesör demektir. Yeterince var demeyin. Hiçte yok. Tepeden inme batı ayarlı Aydın'ın sahibinden başkasına faydası olmaz. Kısacası bir çorap söküğü gibi her şeyin arkası gelecektir. Önemli olan bu konuda duyarlılığımızın artması.
Dünyayı yönetmeye var mısınız ?
Not: Ürünlerde barkod numarasında 869’ a dikkat edin. İlk üç rakamı 869 olan yerli malıdır. Nadir de olsa bazı yabancı ürünlerde 869’u görebilirsiniz. Bunun sebebi ürünün Türkiye’de üretiliyor olmasıdır. Türk malı olduğu için değil. Buna da dikkat edelim.
Bazı Unsurlar
1)Mc Donalds
2)Burger King
3)Coca Cola (Fanta, Sprite, Cappy, Sen Sun, Damla, Turkuaz vs…)