Allah’ın izni Peygamberin kavliyle başlayıp, Allah bir yastıkta kocatsın dilekleriyle devam eden ve son safhada da sevdiği ile gözlerini hayata kapama arzusu ile sürdürülen bu hayata aile denir. Bu benim tanımım. Ama anlattığım kadar da kutsal ve büyük bir öneme sahiptir aile. Toplumu toplum yapan, değerlin merkezi ve neslin devamı için oluşturulan bu yapı manevi açıdan bireyleri oluşturan en büyük etken olmuştur.
Şuan ki devirde ailenin temeli evlilik, maalesef ciddi tehditler altındadır. Daha çok anlık zevkler ve arzular temeline kurulu evlilikler ön planda tutulmaktadır. Oysa ki bu müessese ömrünüzün yaklaşık üçte ikisini kapsayan en büyük ibadetlerden biridir. Tabiri caizse en büyük sınavdır. Erkek adına bir kadını emaneti altına alması, koruması, kollaması ve beslemesi, kadın adına da o erkeğe hizmet, yuvasını kurma ve evlatlarına bakma başlıca görevleridir. Aslında kurallar bu kadar basit ve açıktır. Bunları oluşturacak zeminde saygı ve sevgiden gelmektedir. Türk toplumu boylar halinde yaşadığı ilk zamanlarından, Osmanlı devletine ve bu zamana kadar bu şekilde yaşamışlardır. Adını aldığı değerlerin en başında da aile yapısı gelmektedir. Peki ya bu kadar kutsal bir yapı şimdi neden çıkar, anlaşma ve yalan gibi anlık şeylerin girdabına sürüklendi ?
Başlıca sebep olarak görevlerin unutulduğu söylenebilir. Bireyler televizyonlar ve başka görsel ve iletişim araçları ile gördüğü yanlış örnekler yüzünden evindeki görevinin ne olduğunu unutmaktadır. Ev hayatı hayat boyu eşlerin birbirine karşı anlayışlı ve yapıcı olduğu bir ortam olmalıdır. Ama asla kadın ve erkek yerini unutmamalıdır. Şimdi kadınlarımıza eşitlik adı altında erkekle aynı statüye sahip görevler sunulmaktadır. Bu tamamen yabancı aile yapısı örnekleridir. Aslında bu kadar ayrılığın, aldatmanın ve hayallerin sebebi araştırılmamalıdır. Tamamen bozuk bir Avrupa aile yapısının bize sunulması ve insanlarımıza cazip gelmesi üzücüdür ve bir o kadar da düşündürücüdür.
Kariyeri peşinde koşan aile bireyleri kopuk bir aile yapısına sebep olduğu kadar ilgisiz ve sevgisiz büyüyen bir çocuğunda sorumlusu olmaktadır. Burada da başta kişilerin isteklerinin sınırlı ve hayal boyutunda olmaması gerekmektedir. Ailenin anlamını taşıyacak şekilde en iyi evladı yetiştirme gayreti baş görev olmalıdır. “Çocukta Yaparım Kariyerde” gibi insanları aldatıcı ve belli kesimin çıkarları doğrultusunda çıkan feminizm hareketleri ciddi ayrılık sebeplerinden gösterilmektedir. Çocukta yap kariyerde. Peki yetiştirmek ?
Kadınlarımız feminizm akımı yüzünden git gide Avrupa modelini beğenmiş ve sürekli kendime yeterim ve her şeyin en iyisine layığım düşünceleri ile aile yapısını olumsuz şekilde etkilemişlerdir. Tarihimizde kadına verilen yerin değeri yer yer tartışılsa da şu bir gerçektir ki yöneten hep kadın olmuştur. Kadının yeri hep ayrı olmuştur. Şuan da verilen değerlerin tartışılması bu düşünce yapısını besleyen en büyük vesveselerden biridir.
Evet yöneten hep kadın olmuştur. Ama şuan istekleri artan beklentileri hep daha fazla olan kadınlar, etrafta gördüklerini elde etme ve daha kaliteli yaşama isteği ile sevgiden, saygıdan mahrum yuvaların oluşmasında baş rol oynamaktadırlar. Bu asla göz ardı edilemez. Erkeklerde bu uğurda daha fazlası için kendinden büyük işlere kalkışmış, daha da yetinmeyip kısa yoldan zengin olma çarelerine başvurmuşlardır. Buradan da biraz önce bahsettiğim şey hep hırs içinde olmak ve sınırlı isteklerin olmaması sonucu çıkmaktadır. Çoğuna göre evladının daha iyi bir ortamda büyümesi sebebi olsa da bazen bu hırs amacını aşıp kendini Dünya hayatına adamış bireylerin çoğalması ile sonuçlanmıştır.
Anne-Baba elbette evladının daha iyi ve daha kaliteli yaşamasını ister. Bunun içinde çalışır, didinir büyüklerimizin değimiyle yemez yedirir, giymez giydirirler. Ama her şey bundan ibaret değildir. Maneviyat hepsinden üstte gelmektedir. İçi boş bir evlat yetiştirmek kısa vadede iyi olsa da uzun vadede pek de hayırlı bir iş olmayacağı kesindir. Herkes çocuğunu bir büyüğüne ya da atasına benzemesi için uğraşır. Ben derim ki “Evladım, Atatürk Düşünceleri, İlkeleri ve Liderliği ile Büyüsün. Fakat Peygamberimizin Ahlakı, Edebi ve Maneviyatı ile de Yaşasın.” derim. Aileler de uzun vadede hayırlı nesillerin devamı için kurulan bir müessese olduğuna göre, başlıca görevleri bu doğrultuda olmalıdır. Burada da en büyük görev anneye düşmektedir. Yediğine, içtiğine nasıl dikkat ediyorsa. Büyüklerine saygı ve geçmişine sahip çıkmasına da o kadar önem vermelidir. Biz bu bayrağı atalarımızdan aldıysak gururla da bizden sonrakilere teslim etmeliyiz. Geçmişini yaşamayan, neslini bilmeyen toplumlar yok olmaya hep mahkum olmuşlardır. Bunu unutmamalıdır. Aileler bunu öğretmek için en küçük eğitim hanelerdir.
Dış kuvvetler sürekli bu yapıyı bozmak için durmadan çalışmaktadır. Artık günümüzde bu savaş açık açık yapılmaktadır. Bizim olmayan, bizden olmayan değerleri bize çağdaşlık, eşitlik ve özgürlük adı altında aşılamaktadırlar. Maalesef daha kaliteli(markalı giyinme, lüks yerlerde bulunma) yaşama hayali olan gençlerde de bu düşünce daha hızlı yayılmaktadır. Evlilik yaşının 30’a çıkması bu sonu gelmeyen isteklerin ve arzuların bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Güzel ve bakımlı kızlar peşinde koşan erkekler, memur, arabalı ve evli erkekler peşinde koşan kızlarda başka bir örnek olarak gösterilebilir.
Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki. Bakıldığın da değerlerimizden uzaklaştığımızı görmemiz yeter aslında. Bu kadar basit aile yapılarımız varken, herkesin hayali peşinde koşması, televizyonda gördüklerine inanması bu uzaklaşmaya bir o kadar daha katkıda bulunmaktadır. Allah’ın bu kadar önem verdiği bu yapı şimdilerde kulların çıkar çatışmalarının, ayrılıkların ve yalanların odağı haline gelmiştir. Kimse sabır edemiyor. Ve git gide dost hayatı yaşamaya özendiriyorlar insanları. Sen bil kendini bil özünü. Hiç mi çakışmıyor kökeninle bu yalanlar ve hiç mi vicdanın sızlamıyor bu kadar hakaret boyutuna ulaşan yaptırımlar ?
Son kaleleri kaldı. Aile yapımız. Asırlardır uğraşıyorlar bizimle tam anlamıyla yıkamadılar bizi hep yeniden doğduk küllerimizden. Ve şimdi biliyorlar kalbimizi. Uğraşıyorlar bununla, dizilerle, programlarla, gazete ile ve her alanda farkında değiliz. Farkında olmamıza pek de gerek yok. Biz sarılalım bize yeter. Kadını, erkeği ve çocuğu ile. Herkes yerini bilsin yeter. Ayrılıktan yana değil, birleşmekten yana olsun hep düşüncelerimiz.
Ayrılmayan çiftler, mutlu çocuklar ve bağlı aile yapıları dileğimle…