Hür Katip | Bilim Kültür Sanat Edebiyat

RABBENA ATİNA OKUNUŞU, ANLAMI, ARAPÇA YAZILIŞI

Rabbenâ âtina fid'dünyâ haseneten

ve fil'ahireti haseneten

ve gınâ azâbennâr.

Birahmetike yâ Erhamerrahimîn. (Bakara Suresi 201)

RABBENA ATİNA ANLAMI

Allah'ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik,

ahirette de iyilik, güzellik ver.

Bizi ateş azabından koru.

Ey Rabb'im, merhamet edenlerin merhamet edicisi,

bize rahmetinle muamele eyle.

RABBENA ATİNA ARAPÇA YAZILIŞI

رَبَّنَا اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْٰاخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

RABBENÂĞFİRLİ OKUNUŞU, ANLAMI, ARAPÇA YAZILIŞI

Rabbenâğfirli ve li-vâlideyye

ve lil-mü'minîne yevme yekumü'l hisâb. (İbrahim Suresi 41)

RABBENÂĞFİRLİ ANLAMI

Ey bizim Rabb'imiz!

Beni, anamı ve babamı ve bütün mü'minleri hesap gününde bağışla.

Ey Rabb'im, merhamet edenlerin merhamet edicisi,

RABBENÂĞFİRLİ ARAPÇA YAZILIŞI

رَبَّنَا اغْفِرْلِى وَلِوَالِدَىَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

RABBENÂ DUALARI NE ZAMAN NERELERDE OKUNUR?

Rabbena Atina ve Rabbenağfirli duası, beş vakit namaz kılarken okunan dualardandır. Namazların son oturuşlarında okunmaktadır. Namaz kılarken Allahümme salli ve Allahümme barikten sonra, Rabbena Atina ve Rabbenağfirli duaları okunmaktadır. Bu duaları okumak sünnettir.Okumamaktan dolayı namaz bozulmaz ve okuyan müminler ise sünnet sevabı kazanır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in en çok okuduğu dualardan olan Rabbena Duasının her Müslüman tarafından okuyup öğrenilmesi, mucibince amel edilmesi şarttır. Peygamber efendimiz(s.a.v), dünya ve ahiret için af ve afiyet isterdi. İmandan sonra afiyetten büyük nimet olmadığını bildirirdi. Namazlarda kade-i ahire yani son oturuşlarda okunan Rabbena dualarının her Müslüman tarafından bilinmesi icap etmektedir. Bir hadis-i şerifte Efendimiz(s.a.v); "Duanın efdali, dünya ve ahirette Rabbinden af ve afiyet istemektir. Affa ve afiyete kavuşan, dünya ve ahirette kurtuluşa ermiştir" buyurulmaktadır. (Tirmizi)

Bir diğer hadis-i şerif tede:(Ey Âdemoğlu, sen Allah’ın azabına takat getiremezsin. Onun için, “Rabbena âtina fid-dünya haseneten ve fil-âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr” demelisin.) Bu dua, Bakara suresinin 201. âyet-i kerimesidir. (Rabbimiz, bize dünyada ve ahirette iyilik, güzellik ver, bizi Cehennem azabından koru) anlamındadır. Rabbena Atina Duası her an okunabilir. Kunut dualarını bilmeyenler vitir namazında kunut dualarının yerine Rabbena duasını okuyabilir. Cenaze namazlarında ölü için okunması gereken duayı bilmeyenler yine Rabbena dualarını okuyabilir

Bu kutsi dualar sadece namaz sırasında okunmaz. Büyük âlimler bu duaların namaz vakitleri dışında da okunabileceğini ifade etmektedir. Yani müminler ihtiyaç hâsıl olan her durumda bu duaları okuyabilirler.

RABBENA DUALARI VE FAZİLETİ NELERDİR?

- Müminlerin dünya ve ahiret hayatında affına vesile olur.

- Hastalar için şifa, yoksullar için bereket ve darda kalanlar için ferahlık demektir.

- Kişinin cehennem azabından korunmasını sağlar.

- Vesvese ve her türlü ruhsal sıkıntıdan kurtulmayı temin eder.

- Rabbena Atina ve Rabbenağfirli duaları ayrıca en etkili dilek ve hacet duası hükmünde de okunabilir. Bu duaları okuduktan sonra yüce Rabbine dileklerinin gerçekleşmesi için el açan müminlerin İnşallah murad ettikleri her şeye kavuşacakları beyan edilmektedir.

Fahri kâinat olan ve davranışları ile müminlere örnek olan Peygamber(s.a.v)Efendimiz namazlarda Rabbena Atina ve Rabbenağfirli dualarını okumuştur. Zaten bu duaları okuyarak namaz kılan ilk kişi bizzat İslam Peygamberidir. Onun yolunu takip eden Müslümanlar da bu dualar ile namaz kılmaya başlamışlardır. Efendimiz(s.a.v); Rabbena Atina ve Rabbenağfirli duaları hakkında şunları dile getirmiştir: “Duanın efdali, dünya ve ahirette Rabbinden af ve afiyet istemektir. Affa ve afiyete kavuşan, dünya ve ahirette kurtuluşa ermiştir.” (Tirmizi)

Rabbena Atina ve Rabbenağfirli dualarının en tesirli af ve afiyet dileme duaları olduğu göz önünde bulundurulursa Peygamber Efendimizin(s.a.v) sözlerinin kıymeti daha iyi anlaşılacaktır.

RABBENA DUASININ SIRRI

Namazların sonunda okuduğumuz “Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr” duası, bir Müslümanın şu dünyada yapacağı en kapsamlı dualardan birisidir.

Bu duanın anlamı şöyledir: “Allah'ım! Bize dünyada da iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru.”

Bu duanın “Bize dünyada da iyilik ve güzellik ver” kısmı:

* sâliha bir eş,

* hayırlı bir evlat,

* iyi bir arkadaş,

* faydalı bir ilim,

* konforlu bir araç,

* rahat bir ev ve insanın hoşlanacağı her türlü güzel şeyler gibi tüm iyilik ve güzellikleri kapsar.

“Bize ahirette de iyilik ve güzellik ver” kısmı ise:

* kolay hesap,

* korkulardan emin kılınmak,

* kitabın sağ taraftan verilmesi,

* sırattan kolay ve hızlı geçilmesi,

* Rasulullah’ın Havz-ı Kevseri’nden içilmesi ve Cennet’e girilmesi gibi her türlü ahiret saadetini içine alır.

Bundan dolayıdır ki, Rasulullah (Sâllallahu Aleyhi Vesellem)’in en çok yaptığı dualardan birisi bu olmuştur. (Buharî)

Yine Hz.Ömer ve Hz.Abdurrahman İbn-i Avf (radıyallahu anhumâ) da tavaflarında en çok bu sözleri telaffuz ederlermiş. (ed-Durru’l-Mensûr, 2/450)

Ey Müslüman, sen de bu hayırlara erişmek istiyorsan, bu duayı sık sık okuyarak her türlü hayrı dileyebilirsin.

Hâlleri değiştiren

Peygamberimizin çok sık okuduğu, (Halleri değiştiren, kalbleri çeviren Allahım)

Birkaç dua var ikisi şöyledir:

1- Allahümme, yâ mukallibel kulûb, sebbit kalbî, alâ dînik.

Manası: Allah’ım, kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren, ancak sensin. Kalbimi, dininde [ve senin sevginde] sabit kıl, dininden [ve sevginden] ayırma!

2- Allahümme yâ muhavvilel havli vel ahvâl, havvil hâlenâ ilâ ahsenil hâl.

Manası: Ey hâlleri değiştiren Allah’ım, bizi en iyi hâle çevir!

Bu da yukarıdaki dua gibidir. Ey, halleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren Allah’ım, bizi sevdiğin hâle çevir demektir.

3- (Ey kalpleri istediği gibi çeviren Allah’ım, kalblerimizi ibadetine çevir!) [Müslim]

(Ey kalpleri dilediği gibi çeviren Allah’ım! Kalbimi kullukta sabit kıl!) [İ. Sünni]

Rabbena Atina ve Rabbenağfirli duaları Kuran ayetleridir. Rabbena Atina duası Bakara suresinin 201. ayeti kerimesidir. Rabbenağfirli duası ise İbrahim suresinin 41. ayetidir.

Rabbena Atina ve Rabbenağfirli duaları Kuran-ı Kerim ayetlerine dayanan dualar oldukları için en sahih ve en tesirli dualar kategorisindedirler. Bu tarz dualar büyük âlimler tarafından “duaların şahı” kabul edilmektedir.

RABBENA ÂTİNA - RABBENAĞFİRLİ TEFSİRİ

Rabbena: Ey bizim Rabbimiz. Biz kendi adımıza konuşmuyoruz. Kendi ailemiz, akrabamız, milletimiz adına da konuşmuyoruz. Biz derken, Allah’a ve ahiret gününe iman eden, Allah’ın Rabliğine, Peygamberin Resullüğüne, Kur’an’ın kitaplığına inanan bütün mü’min kardeşlerimiz adına konuşuyoruz. Seni yahudilerin yaptığı gibi sadece kendi ırkımızın Rabbi olarak değil, tüm inananların Rabbi olarak tanıyoruz.

Atina: Bize ver, lütfeyle. Ama sadece istemek yetmez. İstemesini de bilmek gerek. Neyi, nasıl isteyeceğimizi yine Rabbimiz öğretiyor bize. Rahmeti bol Rabbimiz Bakara suresi 200-201 ayeti kerimelerinde yapmamamız gereken hataya dikkat çektikten sonra, nasıl isteyeceğimizi de öğretiveriyor. Bakın ne buyuruyor:” İnsanların kimisi, Ey Rabbimiz!

Fiddünya: Bize vereceğini dünyada ver, der. (Böyle diyenin) ahirette hiçbir nasibi yoktur. Göreceği bütün yardım ve lütuf dünyaya mahsustur”. Demek ki Rabbimizden isterken böyle istemeyeceğiz. Ya nasıl isteyeceğiz? “İnsanlardan kimisi de, Ey Rabbimiz, bize hem dünyada hasene, hem ahirette hasene ver ve bizi ateş azabından koru!” der. Böyle dua eder.

Bu ayetler iki insan tipi çiziyor. Birinci tip: Tek arzusu, tek hedefi dünya olan kimsedir. Allah’a yönelerek dua ettiği zaman bile dünyadan başka bir şey düşünmez. İkinci tip ise: Yüce Allah’tan her iki. Dünyada da iyilik, güzellik ister. Ayrıca istedikleri güzelliğin türünü belirlemezler. Onun seçimini Allah’a bırakırlar. Allah onlar için. İyi ve güzel gördüğünü seçer. Onlarda yüce Allah’ın kendileriyle ilgili seçimini hoşnutlukla kabul ederler. Böylelerinin ahirette kesin ve gecikmeden ellerine geçecek bir nasipleri vardır. Bir de bu ayetlerde insanın yönelmesi gereken yegâne varlığın Allah olduğunu ve işlerimizi ona havale etmemiz gerektiğini öğreniyoruz. Böyle yapanlar ne dünyada ne de ahirette mahrum bırakılmazlar.

Aslında hem dünyada hem de ahirette hasene istemek, mü’minleri şöyle tanımlamaktadır: “O çok merhametli olan Allah’ın has kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) “selam ”der, geçerler. Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar. Cehennem azabını üzerimizden sav derler. Harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik yaparlar; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile oradan geçer giderler. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar. Onlar “Ey Rabbimiz! Bize gözümüzün aydınlığı olacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önderler kıl” derler. İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükâfatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. Orada ebedi kalacaklar. Orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır. (Resulüm!) De ki: “Rabbim size ne değer verir, ibadetiniz olmasa…”(Furkan Suresi,77)

Peki, hasene nedir?

Hasene; insanı sevindiren, mutlu eden, göz aydınlığı veren şeylerdir. Hayır, adına ne istiyorsak, o hasenedir, güzelliktir. Hasene bir yönüyle, evlenen birisine “Allah ağız tadı versin”, ev veya araba alan birisine “Allah güle güle istifade etmeyi nasib etsin” demekle kastettiğimiz şeydir.

Kavuştuğumuz her nimet hasene olmayabilir. Mesela bir ev alır, seviniriz. Fakat onun bir hasene olup olmadığını aklımıza bile getirmeyiz. Birgün o evi içinde çoluk çocuğumuzla birlikte bir yangında kaybettiğimizde bizim için hasene olmadığını anlarız. Bir araba satılıyordu. O arabayı alamadık. Veya kızımızı isteyen birisine vermedik. Daha sonra arabayı alamadığımız ve kızımızı veremediğimiz için üzülürüz, ahlar çekeriz. Ama alamadığımız arabanın ve kızımızı vereceğimiz gencin iyi olmadığını görünce “El-hamdülilllah, iyi ki almamışım veya vermemişim” diye seviniriz. Çünkü onların bizim için hasene olmadığını anlamışızdır.

Kur’an-ı Kerim’de bu konuda verilmiş birçok misal vardır. Bunlardan birisi, eski Mısır’da, Mûsâ(as)’a karşı Firavuna destek olan Karun’un kıssasıdır. Karun ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Son model bir vasıtaya binmişti. Üzerinde etekleri yerlerde sürünen kıymetli bir elbise vardı. Etrafında yardımcıları ve iri yarı dev gibi hizmetçiler demir zincirlere bağlanmış hazinelerinin anahtarlarını taşıyorlardı.

Halkın arasında dünya hayatını arzu edenler bu manzara karşısında içlerini geçirdiler. “Aah, ah” dediler.” Ne olurdu, Karun’a verilen servet gibi bize de verilseydi. Neler yapmazdık. Bir yediğimizi bir daha yemez bir giydiğimizi bir daha giymezdik. Güzel evlerde yaşar, güzel kadınların şarkı söylemesini, dans etmesini izlerdik. Vur patlasın çal oynasın bir hayat yaşardık” demeye başladılar.

Halkın arasında kendilerine ilim verilen kimseler tatlıya üşüşen sinekler gibi Karun’un malına imrenenlerin haline acıyarak baktılar. “Yazık size” dediler. Allah’ın iman edip te güzel amel işleyenlerle ahiret hayatında vereceği güzel nimetlerin yanında Karun’un malı çer çöpten başka nedir ki? Ama Allah’ın mükâfatına ancak sabredenler ve iyi işler yapanlar kavuşabilirler.

Topluluk dağıldı. Herkes evlerine çekildi, karanlık ortalığa çöktü. Derken biz Karun’u da sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek taraftarları olmadığı gibi, o, kendisini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.

Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, “Vay, bize demek Allah kullarından dilediğine fazla mal vererek bollaştırır. Dilediğine de vermeyerek rızkını daraltır. Allah bize lütfetmeseydi, biz de Karun’un acıklı akıbetine uğrardık. Demek gerçekten malına mülküne güvenip Allah’a isyan eden inkârcılar iflah olmazmış” demeye başladılar. (Kasas Süresi 76-82)

İşte bu yüzden, Rabbena atina: Ey Rabbimiz bize ver diyoruz. Amma neyin hakkımızda hayırlı, neyin de hayırlı olmadığını bilmediğimiz için, hayrı ve şerri Rabbimizin bildiğini itiraf ediyor ve ona havale ediyoruz. Bize dünyada da hasene ver, ahirette de hasene ver, diyoruz. Bize malın, paranın, eşin, evladın, komşunun hayırlı olanından ver, diyoruz. Belki bu duayı okuduktan sonra, Rabbimiz bize musibetler verecektir. Ama onun akibeti hasene olacaktır.

Bu duayı okuduğumuzda sadece Rabbimize güveneceğiz. Rabbimizle pazarlık yapmaya kalkmayacağız. Mademki Rabbimizden hasene istiyoruz. Mademki hayrı ve şerri Allah’ın bildiğine inanıyoruz. Mademki Rabbimizin, bizi kendi halimize bırakmamasını, bizim dünyamıza da ahiretimeze de karışmasını istiyoruz, öyleyse onun takdirine rıza göstereceğiz. Kendi kafamızdan bir iyilik, güzellik anlayışı geliştirmeyeceğiz. Kendimize göre bir kılık kıyafet anlayışı, eş anlayışı, dost anlayışı, düğün vs. anlayışı geliştirmeyeceğiz. Öncelikle Rabbimizin hasene saydığı, güzel saydığı amellerle, ahlakla bezenmeye çalışacağız. Yarabbi, dünyada bize hasene ver. Biz dünyada yemek mi yiyeceğiz. Sen bunun hasenesini ver. Biz soğuktan, sıcaktan korunmak için giyineceğiz. Sen bunun hasenesini bizlere göster. Evleneceğim kimsenin, kuracağım dostluğun hasenesini bize bildir, diyeceğiz. Bize ahirette de hasene ver. Ahiretimiz hakkında neyin hayırlı olup olmayacağını sen bize lütfeyle! Cenneti nasıl kazanacağımızı bize göster, Yarabbi!

Sonra araştıracağız. Rabbimiz bize hasene olarak neler vermiş. Bize Kur’an göndermiş. Peygamber göndermiş. Mademki bizler, Rabbimizden dünyada ve ahirette hasene istiyoruz. Dünyamız ahiretin tarlası olduğuna göre, hayatımızı, evimizi, insanlarla olan ilişkilerimizi Kur’an’a ve sünnete göre ayarlayacağız. Örneğin; faizin yerine infakı, zinanın yerine nikâhı, namazsızlığın yerine namazı, vurgunculuğun yerine Allah korkusunu yerleştirmek birer hasenedir. Fakat Rabbimizin bize hasene olarak, dünyayı ve ahireti kazanmamızı sağlayacak ölçü olarak gönderdiği Kur’an ve sünneti öğrenmiyor ve gereğini yapmıyorsak haseneye ulaşamayacağız, demektir.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de birçok haseneden bahseder. Bunlardan birisi şehit olmaktır. Rabbimiz şahadeti hasene olarak bildirmeseydi, bizler onun hasene oluduğunu bilip ona koşamazdık. Çünkü vahiyle yaşamayan insanlar için şehitliğin bir önemi yoktur. Onlar şehitliği bir hasene olarak değil, yokluk olarak algılarlar. Peygamberimiz(s.a.v) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Şu dünyada doğrulukla, Allah’ın emrettiği kurallara göre ticaretini sürdüren tüccarlar, kıyamet gününde şehitlerle beraber haşrolunacaklardır”. Bu hadise göre Allah’ın emrettiği şekilde ticaret yapan tüccarlarla, şu din kâfirlerin ayakları altında çiğnenmesin diye cephede canını feda eden şehitler bir tutulmuştur. Dikkat edilirse burada kastedilen tüccar Allah’ın emirlerine göre çalışan, yalan söylemeyen, insanları aldatmayan tüccardır. Bir başka deyişle Allah’ın hasene dediği ticareti yapmaya çalışandır. İşte bu ticareti yapmak cephede savaşmak kadar zordur.

Ama şu kapitalist dünyada hasene isteyen tüccarlar bu zorluklara katlanmak zorundadırlar. Tüccarlar toplumun kurallarına göre değil de Allah’ın kurallarına göre ticaret yapmaya kalkıştıkları zaman bazı zararlar göreceklerdir. Müşterilerinde azalmalar göreceklerdir. Kendisi zarar etse bile, bu ümmet zarara uğramasın diye bu zorluklara katlanan tüccarlar elbette ki şehitlerle beraber haşrolunacaklardır.

Allah’ım! Bize dünyada da sahip çık. Ahirette de. Dünyamızda sana kulluk ettiğimiz zaman ahirette bizi başkalarının eline bırakma! Tabiidir ki şanı yüce Rabbimiz, şu dünyada kendisine kulluk edeni ahirette de yalnız bırakmayacaktır. Yeter ki biz sözümüzde sadık olalım.

Ve gına azabennar: Bizi ateşin azabından koru. Ya Rabbi, bize cehennemden kurtuluşun, zarar etmemenin yollarını göster. Müslüman, bir işi yaparken önü tıkanıyor. Hayat durmadığı için, ben şuradan sağa sapayım da oradan yine anayola (sıratı müstakime) çıkmaya çalışıyor. Burada yarabbi, eğer biz yanlış bir yola saparsak, bizi o yoldan sıratı müstakime çıkar, diyoruz. Dünyada ve ahirette hakkımızda hayırlı olan nimetleri ve o nimetlere ulaşmanın yollarını Rabbimizden kitabından öğrenebileceğimizi söylemiştik. Fakat hata etmek insanın şanındandır. Bu yüzden hata edersek, Rabbimizden affetmesini umuyoruz. Haseneye giden yolları öğrenmeden ve gına azabennar demek bedavacılıktır. Dünyada ve ahirette haseneye ulaşmak için elimizden geleni yaptıktan sonra ateşin azabından koru demeye yüzümüz olur. Rivayete göre Hz. Ebu Bekir(r.a), “Allahım beni cehennemine at. Vücudumu o kadar büyüt ki diğer insanlar senin cehennemine girmesin” demiş. Namazlarının sonunda “bizi cehennemin azabından koru” diyen bir sahabenin böyle demesi düşünülebilir mi? Onlar günahkârların hallerine. Acıdıklarında, yaptıkları şey onları haseneye, güzel olana davet etmekti.

Azap kitabımızda hep kâfirlere vaadedilmiş. Heva ve heveslerini tanrılaştıranlar, şeytanın ve nefislerinin kulları olanlar, hayvanca yaşamayı insan olmaya tercih edenler, “yedikleri yoksul eti ve içtikleri kan’larla hayat sürdüklerini zannedenler kendi kitaplarının çengellerinden kurtulabilirler; hatta kendi yaşantılarının devamı için yazdıkları kitaplarla başkalarını mahkûm edebilirler ve kendileri için kurdukları “Cennet’te kendilerince bir cennet hayatı yaşayıp, başkalarına “cehennem” hayatı yaşatabilirler. Gözlerini kendi cennetlerinde kapayabilirler. Firavun gibi sularda boğulmadan, Nuh kavmi gibi tufanlara gark olmadan, Ad, Semud ve Lut kavimleri gibi çığlıklara, rüzgaralar, fırtına ve taşlara yem olmadan dünyadan geçip gidebilirler. Ama bütün bunlar ses ve görüntünün bantlara alınması gibi kaydedilmektedir ve bir gün her işleyenin önüne serilecektir. Ve gına azabennar; Yarabbi, bizi azaba müstahak kılacağın kâfirlerden, zalimlerden etme. Küfür işlerine sapmaktan koru. Şayet sapacak olursak, yeniden hidayete ulaşmanın kurallarını bize göster, diyelim. Allah gafurdur, Allah bağışlayandır diyerek kulluk etmekten geri kalmayalım. Rabbimize kulluğumuzu takdim edelim ki bizim de affa yüzümüz olsun.

Rabbenağfirli velivalideyye velil mü’minine yevme yegumül hisab: Ey Rabbimiz, beni, anamı-babamı ve bütün mü’minleri hesab gününde bağışla.

İbrahim (a.s) bu duayı yapmış (İbrahim Suresi,41). İbrahim(a.s) bu dünyada çok mu günah işledi ki bu duayı yapıyor. Peygamberimiz(s.a.v) de “Ben günde en az 70 defa istiğfar ederim” diyor. Peygamber(s.a.v) efendimiz çok mu günahkâr da istiğfar ediyor. Hayır! Zaten Rabbimiz, kitabında O’nun küçük büyük bütün günahlarını bağışladığını bildiriyor. Öyleyse niçin İbrahim(a.s) ve Peygamberimiz kendisi, ailesi ve bütün mü’minler için bağışlanma dilemiş? Bu soruya cevap verebilmek için tövbe ve istiğfar kelimelerinin ne manaya geldiklerinin bilmemiz gerekmektedir.

Tövbe: İşlenen bir günahtan dolayı pişmanlık duymak, o günahı terk etmek, ondan yüz çevirmektir.

İstiğfar: Bir ibadetten sonra yapılır. Ey Rabbimiz! İbadetlerimizi yerine getirdik ama tam senin istediğin gibi değil. İşte sana daha güzel kulluk edemediğimiz misafirlere her türlü ikramı yaptığımız halde “kusura bakmayın. Sizi gereği gibi ağırlayamadık” dememiz gibidir.

İşte bu dua ile Rabbimize, “Allah’ım kusura bakma, sana layıkıyla bir namaz, oruç getiremedim. Çocuklarımı daha güzel terbiye edemedim. Senin dininin hâkimiyeti için yeteri kadar çalışamadık. Birçok ibadeti yerinde ve zamanında yapamadık” diye istiğfar ediyoruz. İbadetlerden sonra istiğfar ederek Rabbimizden bağışlanma diliyoruz. Mademki bizim Rabbimiz, hem dünyamıza hem de ahiretimize karışıyor. Dünya için yaptığımız işlerimizden sonra istiğfar etmemiz gerekmez mi? Ey Rabbim! Bugün kâfirlerin tekelinden ticaretimizi kurtarmak için daha çok çalışmalıydım. Daha güzel faaliyetler yapmalıydım. Bunları yapamadım, özür diliyorum. Daha güzel namaz kılamadığım için, Kur’an’ı yeterince öğrenip daha güzel yaşayamadığım için, diyerek, her birimiz kendi durumumuzla ilgili istiğfar etmemiz gerekir.

Benim dinimi öğrenmeden beni sokaklara yollayan anne ve babamın bağışlanması için de yalvarıyorum, onlar içinde bulundukları şartlar içinde ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Onların eksiklerini görme. Hata ve günahlarını ört. Onlara rahmetinle muamele buyur, yarabbi…

Rabbenağfirli: Rabbim beni bağışla! Rabbimin beni bağışlamasını istiyorsam, önce kendi eksiklerimi tamamlamalıyım. Çünkü insan için çalıştığından başkası yoktur. Hangi konularda eksiklerim olduğunu öğrenip onları telafi yoluna gitmeliyim.

Veli valideyye: Rabbim, annemi babamı da bağışla! Annemin babamın bağışlanmasını istiyorsam, öncelikle onların maddi, manevi eksikliklerini gidermeye çalışacağım. Onları bağışa hak kazanacak bir hale getireceğim. Sonra; onlar nasıl küçükken beni terbiye ettilerse, sen de onları bağışla yarabbi, diyeceğim.

Ve lilmü’minine: Mü’min kardeşlerimi de bağışla yarabbi. Gerçekten mü’min kardeşlerimin bağışlanmışını istiyorsam ki bu imanımın bir gereğidir, mü’min kardeşlerim arasında hüsna’yı yayacağım. Onların ticari, siyasi, itikadı, hangi konularda eksikleri varsa bunları tamamlama yoluna gideceğim. Bu konuda fiilen gayret göstereceğim.

Yevme yegumül hisab: O hesap gününde (bizleri bağışla yarabbi)! Kıyamet günü en zorlu gündür. Mü’minle’rin en zor anlarında bağışlanmalarını istediğime göre, ahirette de onlarla birlikte olmayı istiyoruz demektir. Öyleyse onların helakına, onların zararına çalışmayacağız. Onlara lanet etmeyeceğiz. Onlarla alay edip, onları küçük düşürmeye, kötü lakaplarla çağırmaya çalışmayacağız. Zandan kaçınacağız. Onların gıybetini yapıp arkalarından çekiştirmeyeceğiz. Allah katında en üstün olanın takva sahibi olanlar olduğunun bilincinde olarak, mü’min kardeşlerimize karşı ırkımızı, siyasi düşüncemizi, mezheb ve meşreb anlayışımızı ön plana çıkararak düşmanlık etmeyeceğiz. Çünkü bütün mü’minler bizim kardeşlerimizdir. (Hucurat Suresi,6-13)

Kardeşliği tesis etmek için onlar arasında selamı, dostluğu yayacağız. Bütün çabamız onların ıslahına olmalı. Müslümanları eleştirsek bile bu yol gösterici, rahmete hak kazandırıcı, yapıcı bir şekilde olmalı. Yoksa onları kötüleyerek kendimizi daha üstün bir konuma getirme yarışında olmamamız gerekir. Çünkü biz Peygamber(s.a.v) Efendimizin şu sözüne iman etmişiz: “Ey iman edenler, hiç biriniz cennete giremez, iman etmedikçe. Hiç biriniz iman etmiş olmaz mü’min kardeşini sevmedikçe. Size yaptığınız zaman aranızda sevgiyi, kardeşliği artıracak bir yol göstereyim mi! Aranızda selamı, dostluğu yayınız. Birbirinizi ziyaret ediniz”. (Müslim ve Diğerleri İman Bahsi).

Benim namazım kendimle ilgili, bu kul ile Allah arasında diyen kardeşlerimize de, diyoruz ki, namaz kılıp ta dua, eden mü’minlerin yakalarından yapışacaklardır. İşte kul hakkıyla gelmedikten sonra Allah namaz kılmasan da bağışlıyor, diye düşünen kardeşlerimiz bize dua etmiyorlar. Böyle diyen kardeşlerimize bir örnek verelim: Bir araba motoru birçok parçadan meydana gelir. Bunun bir tek parçası iş yapmadığı zaman, o motor çalışmayacaktır. Çalışsa bile tekleyerek çalışacaktır. O parça diyemez mi, “Canım bir bana mı kaldı motorun çalışması. Ben olmasam olmaz mı sanki? Bir tek ben bozulsam ne olacak. İşte o kadar parça var, onlar çalıştırsınlar” diyebilir mi? Ya da öyle dediği zaman o motor çalışabilir mi? Elbette çalışamaz. Çünkü bir motor binlerce parçadan meydana gelir. Her bir parça üstüne düşen görevi yaptığı zaman o motor düzenli çalışır.

İşte bizler bu dini yüceltecek olan bir motorun parçaları, bir vücudun azaları gibiyiz. Öyleyse her birimiz değerimizi bilelim, kendimizi hafife almayalım. Bu millet bana mı muhtaç? Demeyelim. Bu millet sana, bana, başkasına muhtaç. Bir kişinin namaz kılmasına, bir mü’minin Allah’ın dinine göre yaşamasına muhtaç, bir kadının Allah’ın dinine göre örtünmesine muhtaç… Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Vazifesini yapmayanlardan biz sorumlu değiliz. Ama zararını hepimiz çekeriz. Motorun bozuk parçaları yüzünden biz de çalışamaz duruma geliriz. Onun için namazlarımızdan uzak kalmayalım ki birbirimize dua edelim. “Rabbenağfirli ve-livalideyye velil mü’minine yevme yegumul hisab” diyelim. Namazda mü’min kardeşleri için dua eden bir mü’min onların aleyhinde konuşabilir mi?Onların kötülüğüne çalışabilir mi? Eğer onların kötülüğü için çalışabiliyorsa iki yerden birinde yalancı durumuna düşmüş olmaktadırlar. Rabbimiz bizi yalancı durumuna düşürmesin.

Hesap şuuru, tam selam verip namazı bitirmeden önce gözümüzün önüne geliyor. Düşünüyoruz. Şu dünya da ne yaparsak yapalım, kıyamet günü bunun hesabını vermek için bir kıyam var. İşte o gün bizi bağışla Ya Rabbi.

RABBENA VE RABBENAĞFİRLİ DUASI KUR'AN'I KERİMDE GEÇİYOR MU?

Rabbena duasının hem ilk kısmı hem de ikinci kısmı Kur'an'ı Kerim'de ayet olarak geçmektedir."Rabbena Atina" bölümü Bakara Suresi'nin 201. ayetinde geçmektedir. Fakat direkt ayet olarak geçmiyor. Ayetin başında "Veminhüm meyyegulü" yer almaktadır. Bundan sonra ise ayeti kerime "Rabbena atina fiddünya haseneten..." şeklinde devam etmektedir.

"Rabbenağfirli" bölümü ise İbrahim Suresi'nin 41. ayetinde geçmektedir. Direkt olarak Rabbenağfirli duasının tamamını İbrahim Suresi'nin 41. ayetinde görebilirsiniz.

BİRAHMETİKE YA ERHAMERRAHİMİN NEREDE OKUNUR?

Bazı kaynaklara göre "bi rahmetike yâ erhame'r-râhimîn" Rabbena duasının sonunda okunur. Bazı kaynaklara göre ise Rabbenağfirli duasınının sonunda okunur. Yani her ikisi de geçerlidir diyebiliriz.

RABBENA VE RABBENAĞFİRLİ OKUNUŞ SIRASI NASILDIR?

Öncelikle "Rabbena Atina" diye başlayan Rabbena duasının 1. kısmı okunur. Ardından "Rabbenağfirli" diye başlayan Rabbena duasının 2. kısmı okunmaktadır. Sonunda ise "bi rahmetike yâ erhame'r-râhimîn" okunabilir. Yani okunuş sırası bu şekildedir diyebiliriz. Bazı kaynaklarda "bi rahmetike yâ erhame'r-râhimîn" Rabbena Atina ve Rabbenağfirli dualarınının arasında okunmaktadır.

Burada şöyle bir not düşelim. Rabbena ve Rabbenağfirli duaları ayrı iki dua gibi görünse de ikisinin birleşimi Rabbena duası olarak okunmaktadır. Yani siz Rabbenayı okurken ikisini de okumalısınız.

Her peygamber gibi, Peygamber(s.a.v) efendimizin de, hiç günah işlemediği halde, (Beni günahtan, küfürden koru) gibi dualar etmesinin hikmeti nedir?

Biz Ümmetine, Nasıl dua edileceğini öğretmek için, öyle dua etmiştir.

PEYGAMBER(s.a.v)EFENDİMİZİN ÖĞRETTİĞİ BAZI DUALAR

(Allah'ım, bizi açık ve gizli bütün günahlardan koru!) [Taberani]

(Allah’ım, ürpermeyen kalbden ve doymayan nefisten sana sığınırım.) [Müslim]

(Allah’ım, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, düşkün ihtiyarlıktan sana sığınırım.) [Hâkim]

(Allah’ım, bize dinî musibet verme! Bize acımayanları başımıza musallat etme!) [Tirmizi]

(Allah’ım, bana öyle bir iman ve yakîn ver ki, sonu küfür olmasın!) [Tirmizi]

(Allah’ım, denizlerin arasını ayırdığın gibi, beni Cehennem azabından koru!) [Tirmizi]

(Allah’ım, bizi dostlarınla dost, düşmanlarınla düşman olanlardan eyle!) [Tirmizi]

(Allah’ım, fayda vermeyen ilimden, kabul edilmeyen amel ve duadan sana sığınırım.) [Müslim]

(Allah’ım, senden, bilip bilmediğim her hayrı ister, her şerden sana sığınırım.) [Taberani]

(Allah’ım, bizi dünya zilletinden ve âhiret azabından muhafaza eyle!) [Müslim]

(Allah’ım, günahımı affet ve rızkıma bereket ver!) [İ. Ahmed]

(Allah’ım, kötü huy, kötü iş, kötü arzu ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.) [Ebu Davud]

(Allah’ım, yaptığım ve yapmadığım şeylerin şerrinden sana sığınırım.) [Nesai]

(Allah’ım, ölüm anındaki sıkıntılara karşı bana yardım et!) [Tirmizi]

(Allah’ım, beni çok şükreden ve çok sabreden kullarından eyle!) [Bezzar]

(Allah’ım, beni çok zikreden ve emrine uyandan eyle!) [Tirmizi]

(Allah’ım, ilmimi arttır!) [Tirmizi]

(Allah’ım, kulak, göz, dil, kalb ve şehvetimin şerrinden sana sığınırım.) [Nesai]

(Allah’ım, nankörlükten ve kabir azabından sana sığınırım.) [Müslim]

(Allah’ım, bana hidayet, takva, tokgözlülük ve zenginlik nasip eyle!) [Müslim]

(Allah’ım, sıhhat, iffet, güzel ahlâk ver ve kaderine rıza göstermemi nasip et!) [Taberani]

(Allah’ım, gazabından rızana, cezandan affına, azabından rahmetine sığınıyorum.) [Müslim]

(Allah’ım, her zorluğu bana kolaylaştır! Dünya ve âhirette âfiyet ver!) [Taberani]

(Allah’ım, kalbimi ve amelimi riyadan, dilimi yalandan, gözümü hıyanetten koru!) [Hatib]

(Allah’ım, beni ilimle zengin et, hilmle süsle, takva ile şereflendir!) [İ. Neccar]

(Allah’ım, iyiliğimi gizleyen, kötülüğümü yayan hilekâr dosttan sana sığınırım.) [İ. Neccar]

(Allah’ım, fakirlikte de, zenginlikte de tutumlu olmayı nasip et!) [Buhari]

(Allah’ım, borç altında ezilmekten ve düşmanın galebesinden sana sığınırım.) [Nesai]

(Allah’ım, ölüm anında, şeytanın galebesinden sana sığınırım.) [Nesai]

(Allah’ım, kötü kadınların fitnesinden sana sığınırım.) [Harâiti]

(Allah’ım, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım.) [Nesai]

(Allah’ım, bize öyle bir şifa ver ki, geride hiç bir hastalık kalmasın!) [Ebu Davud]

(Allah’ım, Cenneti elde edip Cehennemden kurtulmayı senden istiyoruz.) [Hâkim]

(Allah’ım, sana dua edilince kabul ettiğin, bir şey istenince verdiğin, musibet ve sıkıntıların kalkması istenince kaldırdığın ismin hürmetine, senden istiyorum.) [İbni Mace]

(Ya Rabbi, ölümü bana kolaylaştır!) [İbni Ebi-d-dünya]

Tergib’de bildirilen hadis-i şeriflerden bazılarının meali de şöyledir:

(Ya Rabbi, Sana ve Resulüne itaat etmemizi ve bildirdiklerinle amel etmemizi nasip eyle!)

(Ya Rabbi, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün iyilikleri ver, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün kötülüklerden de koru!)

(Ya Rabbi, her işimizin sonunu güzel eyle, dünya sıkıntılarından ve ahiret azabından bizi koru!)

(Ya Rabbi, işinde sebat eden, nimetine şükreden, ibadetini güzel yapan ve doğru konuşanlardan eyle!)

(Bedenime, kulağıma, gözüme sıhhat ver! Küfürden, fakirlik ve kabir azabından sana sığınırım.)

(Ya Rabbi, kusurlarımızı ört, korkulardan emin kıl ve borçlarımızı ödememizi nasip et!)

(Ya Rabbi, gece ve gündüz gelecek kötülüklerden, sıkıntılardan kötü arkadaştan ve kötü komşudan sana sığınırım.)

(Ya Rabbi, ölünceye kadar ibadet etmemizi, ömrümüzün hayırlı amellerle sona ermesini nasip et ve Cennetini ihsan eyle!)

(Bize dünya ve ahirette iyilik, güzellik ver ve Cehennem azabından bizi koru!)

Peygamber efendimizin sık sık okudukları dualar çoktur. Şu duayı da çok okudukları kitaplarda nakledilmektedir: (Allahümme innî es'elüke-ssıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnel-hulkı verrıdâe bilkaderi bi-rahmetike yâ Erhamerrâhimîn!)

Bu duanın anlamı ise, (Yâ Rabbî! Senden, sıhhat ve afiyet, emanete hıyanet etmemek, güzel ahlak ve kaderden razı olmak istiyorum. Ey merhamet sahiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için bunları bana ver!) demektir. Biz de Peygamber(s.a.v) Efendimiz gibi dua etmeliyiz.


 Öne Çıkanlar

 

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi