Hür Katip | Bilim Kültür Sanat Edebiyat


HERKES GÜZEL DE YA KAYBEDİLENLER


Şunun farkında mısınız ? Durum öyle bir vaziyete geldi ki, artık birileri kazansın diye hiç çekinmeden insanlar zehirlenebiliyor. Nasıl mı ? GDO ve hormon dedikleri şeyler. Evet sizin için belirli günlerde, televizyonlarda adı geçen basit şeyler gibi görünse de, insan çıkarının nereye vardığını gösterir en önemli delillerdir. Buna kapitalist pazarın acımasızlığı da denebilir. Aslında bunu acımasız yapan, bu rejimden ziyade kontrol mekanizmasının etkisiz olmasıdır. Bu da serbest piyasada rahatlığı yakalamış tüccarların oyunları ile pekişmiştir.

Hayatımızla oynamaya kadar varılmış bu süreçte neler var peki ? Bahsetmişlerdir sanırım, yakın yıllarda hormonlar yüzünden yeni doğan çocuklarda düzelmeyen hastalıklar ve özürlülük  oluşacak diye. Bunun aslında sigaradan bir farkı yok. Sigarayla o kadar savaş yapılırken benzer bir tehlikeye bu duyarsızlık niye ? Hepiniz az çok biliyorsunuzdur. Cips, kola, şekerleme, fast food (hızlı gıda) ve bunun gibi birçok yiyecekte bu tehlikeler mevcut. Bunların zararı bilinmekle birlikte, serbest piyasa gereği çok güzel bir şekilde reklamları yapılmaktadır ve bunlar bize sanki hayatın bir zorunluluğu gibi diretilmektedir. Evet para onlarda, reklam gücü yüksek kuruluşlar ama sağlık bizim bunu kimse düşünmez emin olun. Onların tek amacı biraz daha kazanmak ve biraz daha  insanlığa zarar vermek. Ağır bir suçlama olabilir belki ama bir savaşta insanların öldürülmesi ile  sağlığından edilmiş bir toplum oluşturmak arasında pekte bir fark yok.

Televizyonun zararları artık sesli bir şekilde insanlara söylenebiliyor. Yaydığı radyasyon ve göz bozukluğu gibi sağlığı bozucu etkenleri dışında, aslında bir o kadar da tehlikeli bir çok boyutu biz izleyicilerin dikkatinden kaçmaktadır ya da kaçırılmaya zorlanılmaktadır. Yukarıda bahsettiğim zararlı ürünleri tüketmeye teşfik etmek bunlardan sadece biridir. Ha bunların kötü olduğu anlatılmıyor mu hiç derseniz, anlatılıyor ama azınlıkta. En tehlikeli boyutu ise anti sosyal yani sosyal hayata karşı ve e sosyal, yani aktif yaşam dışında hayat sürdürmeye çalışan bireyler oluşturma. Bunun tehlikesi emin olun diğerlerinden daha ciddi. Aynı serbest piyasanın cambazları burada da farklı şekilde kendilerini göstermektedirler. Televizyon kampanyaları, uydu kampanyaları, diziler, yarışma programları, bilgi yarışması adı altında para dağıtma programları ve son zamanların modası yetenek yarışmaları.

Peki bunları izleyen toplum ne yapar ? Her şeyi cazip hale getirip her eve televizyonu sokan zihniyet insanları pasifleştirip toplumdan uzaklaştırmaktan başka pek bir şey yapmıyor. Çünkü insanlar ona göre yaşıyor. Kişilerin karar verme mekanizmaları, düşünme gücü, fikir etme yeteneği ve üretme özelliği ortadan kaldırılıyor. Sonunda ortaya duyarsız, bilinçsiz, sorgulama yapmayan ve önüne ne gelirse onu tüketen bir toplum oluşuyor.

Dizilerde görünen şeyleri yapma ve sahip olma hırsıyla kendini kaybetmiş, özünü yitirmiş kişiler ortaya çıkıyor. Hiç mi bir şey katmıyor derseniz, azınlıkta. Bize uymayan aile yapıları, gençlik ilişkileri, Avrupa modelleri ve toplumumuzla alakası olmayan yaşam biçimleri. Bunlar belirli kanallardan sürekli olarak ısrarla yayınlanmaya devam ediliyor. Tek amaçları daha yozlaşmış bir toplum. Serbest piyasa herkes özgürce satış yapar, yayınlar ama ya kaybedilenler ?

Sürekli para yağdıran yarışma programları ve yeteneklerini göstermeye çalışan çaresiz bir gençlik. Belki biri fark eder de bizde yolumuzu buluruz diyen insanlar. Çalışmayı istemeyen, kısa yoldan para kazanmayı hedefleyen bir toplum. Birileri diyor ya devlet insanları dilenci haline getiriyor diye gülüyorum sadece. Oradakiler insanları soytarı haline getirip Türkiye'ye güldürüyor.  İnsanların eğlenmeleri karşılığında aldıkları reyting oranları ile birlikte, kazandıkları paranın bir kısmını bu aciz düşürdükleri insanlara dağıtıyorlar. Ne güzel bir piyasa değil mi ? Devletin insanları dilenci haline getirdiklerine inanan insanlar bu konuda ne düşünür acaba ?

Bunlardan kurtulmaya çalışırken yetmiyormuş gibi yeni yeni kampanyalar. D Smart, Dijitürk, Tivi bu... Sanki bir güç bunu ısrarla istiyor. Bizi ısrarla insanlardan uzaklaştırıyor ve kendi içimizde yaşamaya zorluyor. Kaçınız buna karşı koyabiliyorsunuz ?

Sürekli tüketiyoruz. Her şey günlük üretiliyor ve kısa sürede tüketiliyor. Elbiseler günlük değiştiriliyor, elektronik eşyalar haftalık daha büyükleri aylık belki. Nasıl geri kazanalımdan daha çok, nasıl daha fazla üretip bu eksiği kapatalım çabasında herkes. Serbest piyasa ya... Geri kazanım konusunda son yıllarda birkaç çalışma yapılsa da halen aşırı şekilde tüketen bir toplumuz. Kimse bunlar nereye gidiyor demiyor. Çöpe atılan bir çok şey geri kazanılmayıp doğaya bırakılıyor. Her şey güzelde ya kaybedilenler ? Havaya savrulan paralar, doğayı kirleten atıklar ve kirlenen doğanın etkisi ile bozulan doğal kaynaklarımız, sağlığımız...

Kimse makul yaşamayı istemiyor. Makul yaşamayı cimrilik sananlar var. Herkes birbiriyle yarış içinde daha fazla nasıl tüketip saygın olurum diye.

Burada anlatmak istediğim şeyler teknolojiyi ya da imkanlarımızı kötülemekten ziyade onlara karşı nasıl bir tutum sergilememiz gerektiğidir. Elbette onları kullanacağız. Ama abartıp bir şeylerimizi de yitirmememiz için bazı önlemler almalıyız. Kimse bizi düşünmez, biz düşünmeliyiz kendimizi. Serbest piyasanın bu girdabında kaybolmak yerine makul bir yaşamın peşinde olmalıyız. Neyin zarar neyin fayda getirdiğini bilmeliyiz. Her şeyin azı karar çoğu zarar. Bunu biliyoruz zaten, sadece hatırlamalıyız. Bizden sonraki nesillere bırakacak temiz bir dünya bizim en büyük mirasımız olacaktır. Ve tüketimden ziyade üretimimizi geliştirmek. Bize zararı olduğuna şüphe duyduğumuz her şeyi araştıralım. Farkederseniz bir şeyler ters gider zaten. Sürekli bir şeyler almak sizi tamamlamaz. O anlık eksikliğinizi tamamlar ve geçici bir çözüm sunar. Unutmayın ki geçici mutluluklar hep hüsranla son bulur.

 Öne Çıkanlar

 

Benzer Sayfalar



Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi