
AZABA NE GEREK, BİZ KENDİMİZE EDİYORUZ
Başımıza taş yağacak! Dünyanın yörüngesi mi şaştı yoksa hızı mı arttı acaba? Bu telaş, bu sabırsızlık, bu tahammülsüzlük… Ben de suçlayacak bir şey buldum: Dünya. Belki de yörünge kaynaklı tüm bu sorunlarımız.
Kimi dinlesem kendince haklı. Kendince haklı derken haklı anlamında değil, kendini kandırıyor seni de ortak tutuyor anlamında. Geçtiğimiz yıllarda belki de 50-100 yılda yaşayacağımız şeyleri yaşadık. Darbe girişimleri, savaşlar, pandemi, ekonomik kriz, depremler, seller ve daha başka şeyler. İnsanların yaradılış amacına yönelmesine bir sebep bir silkelenme fırsatı belki de. Fakat bir şeyler hep ters gidiyor. Şimdi olacak, daha iyi olacak dedikçe daha kötüye gidiyoruz sanki. Hep suçlayacak bir şeyler buluyoruz. Oturuyoruz, konuşuyoruz. Birbirimizi ikna edip kalkıyoruz. Ne yazık ki aynı eylemlere devam ediyoruz. Şöyle bir baktım Allah’ım! Acaba taş yağar mı? Kıyamet kopar mı? Sonra etrafa baktım. Allah’ım! Birbirimize azap ediyoruz…
Bir takım yabancı güçler ve onların maşaları olan ekonomik, kültürel ve medya uzantıları bu işin başını çekiyor. Bunun önemi ayrı bu konuyu kenara kaldıralım. Fakat bunlardan rahatsız olmayan bir toplum var. İşte bu her şeyi sonsuz bir döngüye sokuyor. İnsanlara empoze edilen değerler, fıtratını bozan akımlar, hayat telaşına eklenmiş hırslar ve çıkarlar. Bunların arasında kalmışız, daha azap mı bekleyelim?
Bu kadar yanlışın ve aptallığın muhatap bulduğu başka bir çağ var mıdır acaba? Kimse kimseye senin yaptığın yanlış, saçma demiyor, diyemiyor. Dese yaftalanıp kenara atılıyor. Aklın yolu birdir yaptığın yanlış diyorsun, ben böyle mutluyum diyor. Ne denebilir ki geriye? Sahi, fenomenler saçmalıklarla para kazanmıyor mu? Zenginlik böyle ise doğrulukta budur mutlulukta budur.
O kadar yaşanılanlardan sonra bir düğüne gittim. Acaba bir şeyler değişir mi? Herkes aynı, her şey aynı. Saçma sapan müzikler, ortada oynanan oyunlar. Takı da yarışan insanlar, geri ödemeleri not alan aile bireyleri. Çiftler o kadar mutlular ki bir ömür ayrılmazlar. Temeller sağlam atılıyor. Zaten ülkemizde ayrılık oranları da çok düşük.
Bir kamu kurumuna gittim. Fırsat bekleyen pardon sıra bekleyen insanlar. Acaba nasıl ön sıraya geçerim, önceliğimin olduğunu nasıl dikte ederim, bir aksilik çıksa da olay çıkarsam… Genelleme yapmıyorum elbette. Sabırla ve doğrulukla yaşamaya çalışan nice insanlar var. Fakat sayıları her geçen gün artan bir kitle var ve bunlar diğerlerinin kimyasını bozuyor. İşin en üzücü noktası ise bunların yaptığı yanlışa yanlış diyecek bir uygulama olmaması. Çoğu yaptığıyla kalıyor ve gidiyor. Kalanlar da saflığına doyamıyor. Doğruluk kazanacak, muhakkak. Ama dürüstlüğün, doğruluğun bu kadar mağdur edildiği bu düzen ne zaman düzelecek?
Ekonomik kriz olur, zararı çıkaracak yer ararız.
Asgari ücret açıklanır, asgariyi maksimum biliriz.
Savaş olur, mazlumun sesine sağır oluruz.
Dizilerdeki hayata özeniriz. Benzer bir sahneyi gerçek hayatta yaşayınca Allah’ım ben ne yaptım deriz.
Bir an önce zengin olacağım deriz, olanı da kaybedince fakirlik benim kaderim deriz.
Sosyal medya mutluluklarını gerçek sanırız, sıkıntı çekince bunlar gibi niye mutlu değiliz deyip sevdiklerimizi üzeriz.
Kadın programlarından ibret aldığımızı sanırız. Halbuki dedikodu hoşumuza gider. Aynı şey başımıza gelince zaten normal şeyler bunlar deyip utanma duygumuzu kaybederiz.
Kendilerinin dışındaki tüm insanlığı köleleri olarak gören bir milletin ürünlerinden medet umarız, sonra sağlığımıza ne oldu deriz.
Örnekler çok. Huzuru satın alacağımızı düşünüyoruz. Ama öyle değil, huzur gelir. Huzur uygun zemini hazırlayana gelir.
Rızık Allah’tan telaşın niye?
Her şey olacağına varır hırsın ne diye?
Buradan kaçırsan oradan çıkacak hesabın ne?
Velhasıl zaten azap içerisindeyiz. Beklememiz abes olur. Kısa hesaplar kısa mutluluklar getirir. Tüketim toplumuyuz. Kısa kısa mutluluklar tüketiyoruz. Uzun vadeli mutluluklar için önümüzü ve sonumuzu iyi görmeliyiz.
TÜM MAKALELER İÇİN TIKLAYINIZ